top of page
Sanat ve Daha Fazlası: Blog2
Ara

Cumhuriyet'in İlk Yılları ve Sanat: Helikon

  • Yazarın fotoğrafı: bbilir
    bbilir
  • 23 Eki 2018
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 25 Eki 2018

Cumhuriyet'in ilk yıllarında (1925) Resim- Heykel Müzesi Atatürk'ün emriyle kurulmuştu. O zamanlarda sanatta başarılı öğrenciler devlet tarafından seçilerek burs ile Paris ve Berlin'e gönderiliyordu. Bu sanatçılar geri döndüklerinde ülkede kendine bir alan bulamıyorlardı. Çünkü henüz bir sanat ortamı yoktu. Bu duruma çözüm olarak devlet, onları resim eğitmeni olarak Anadolu'ya göndermişti... Aynı sıralarda özel sektörün hızla gelişmesi, özellikle de bankaların kurulması ekonomik anlamda bir değişim ortamı oluşturmuş ve burjuvazinin yükselişi böylelikle başlamıştı. Marshall yardımıyla Türk burjuvazisi yükselişe geçmiş ve ''aileler'' ön plana çıkmıştı.


1950'lerde özel teşebbüsle ilk galeri kurulmuştu fakat koleksiyoner yoktu. Bursla eğitim alıp ülkeye geri gelen sanatçılar tarafından 1930'larda yapılan Osmanlı ressamlarının eserlerinin çoğu klasik kabul edilirdi. Antika pazarlarının bir parçası haline gelmişlerdi. Çallı kuşağı olarak anılan İbrahim Çallı ve arkadaşları 1940'larda ön plana çıkmıştı. Bu grupta devlete ve kamu kurumlarına resim satma çabası vardı. Devlet tarafından bu ressamlara konu veriliyor ve bu üretimlerin içinden seçiliyordu. Ellerinde kalan çok sayıda eser ise bir süre sonra koleksiyona dönüşmüştü. Bu ''ressam koleksiyonları'' özellikle ressamlar öldükten sonra 60-70'lerde toplu olarak piyasaya çıkacak ve böylece ilk koleksiyonerlere ulaşacaktı...


İbrahim Çallı, Hayat Ağacı

GALERİ DENEMELERİ


1940'larda sanatçıların girişimiyle kurulan ilk galeri başarısız olduktan sonra 1950'lerde Maya Sanat Galerisi İstanbul'da açılmıştı. Henüz ticaretin gelişemediği koşullarda Maya Sanat Galerisi, genç sanatçıları, sanat çevresine tanıtmayı amaç edinmişti. Maya sadece 6 yıl dayanabildi.. Onu 1953'te kurulan Helikon izledi.


Helikon Derneği

1950'lerde güzel sanatlara devlet desteği ve ilgisi azalmaya başlamıştı. Üç genç çift, hepsi demokrasiyi özümsemişlerdi ve devletten hiç bir destek beklemeden yola çıktılar. Onlara göre toplum, siyasette olduğu gibi sanatta ve kültürde de kendini kanıtlayacaktı. Buluşmalarında resimden, tiyatrodan, müzikten sohbet eden bu gençler Ankara'nın ilk baş kentlik yıllarından kalma eski bir evin altı katını tuttular.

Dernek çalışmalarını yürütebilmek için üyeler kendi maddi imkanlarıyla ve gelir sağlayıcı dernek etkinlikleriyle yetineceklerdi. Sırf bu imkanlarla bir yere varılamazdı, o yüzden sergilerden gelecek gelirlere umut bağlamışlardı.


Helikon Derneği kurucularından: Rahşan & Bülent Ecevit

Evin iç içe geçen duvarlarını resim asabilmek için çuval beziyle kaplamışlardı. O yıllarda resim ve heykelde çağdaşlığın simgesi soyut ve nonfigüratif sanattı. Onun için Helikon'cular bu konulardan oluşan sergilere ağırlık vermeye karar verdiler. Bir başka kararları da hatır-gönül dinlemeden, ünlü-ünsüz ayrımı yapmadan kendi sanat anlayışlarına göre ''en iyileri'' sergilemekti. Fakat bu ilkeler ve kararlarla nasıl gelir sağlayacaklardı?


Devlet kapısı ve bankalara başvurulmayacaktı. Varlıklılarınsa zaten haberi yoktu. Üstelik açılan sergiler büyük ölçüde halkın henüz ilgilenmediği, nice aydınların bile alay ettiği soyut resim ve heykellerden oluşacaktı...


Fakat hepsinin umudunu aşan bir şey oldu.Birbiri ardına açılan sergilerdeki yapıtların çoğu, bazen hepsi satın alınıyordu. Alıcıların tümü kurucular gibi dar veya orta halli insanlardı. Resimler isteyenlere taksitle satılıyordu.

Helikon Sanat Galerisi, Türkiye'nin gerçek anlamda ki ilk sanat galerisiydi. Ülkemizde ancak 20-30 yıl sonra oluşacak sanat piyasasının da habercisiydi. Satışlardan alınan %20 payla galerinin yaşayabileceği görülmüştü.

Sergilerin yanı sıra eğitim çalışmalarıyla halkta gereken ilgiyi uyandırabilmişlerdi. Bir yandan kendi üyelerine eğitim verirken, diğer yandan beğeni düzeyi gelişen bir çevre oluşturmayı başardılar.


NEDEN, NASIL KAPANDI?


6-7 Eylül 1955 günleri İstanbul'da büyük olaylar olmuştu. Adı sanı duyulmamış bir gazetede ''Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı'' diye bir haber çıkmıştı. Bu asılsız haber, devlet radyosunda da yayınlanmış, bunun üzerine İstanbul'da büyük gösteriler başlamıştı. Beyoğlu çarşısında Rumlara ait iş yerleri ve evler yakılıp, yağmalanmıştı. Yetkililerse ne yapacağını bilemiyordu. Hemen sıkı yönetim ilan edildi, askeri mahkemeler kuruldu, soruşturmalar başlatıldı.



''Helikon'' adı eski Helen mitolojisinde, müz'lerin kutsal dağına verilen addır. Dernek kurucuları da müz'lerden yani sanatçıların esin perilerinden yola çıkarak bu adı seçmişler. Helikon, Helen mitolojisinde geçtiğine göre Selanik'te Yunanistan'da bulunduğuna göre bazı yetkililer, İstanbul'daki yağma olaylarının sorumluluğunu Ankara'daki bu sanat derneğinin üstüne yıkabileceklerini umdular. Sorgulamayı yürüten siyasi şube görevlileri ise 6-7 Eylül olaylarıyla Helikon Sanat Derneğini nasıl bağdaştıracaklarını bilemiyorlardı. Sorgulama, ister istemez soyut ve nonfigüratif eserlere kayıyor, bu konular ise görevlilerin pek ilgisini çekmiyordu.

Tabii sorgulamadan bir sonuç çıkmadı, derneğin yeniden açılmasına izin verildi. Ancak bu olay yüzünden bir çok kişinin hevesi kırılmıştı. Helikon bir daha asla eski canlılığını kazanamadı ve sönüp gitti.. Daha sonraki yıllar boyunca, başka bazı kuruluşlarında başına bir takım işler açılacaktı.

Türkiye değişiyordu ama bazı şeyler hiç bir zaman değişmiyordu.

 
 
 

Comments


  • facebook
  • twitter
  • linkedin

©2018 by a little art. Proudly created with Wix.com

bottom of page